Bana en çok sorulan soru bu kadar kitabı hangi ara okuyorsun? İnsan isteyince nelere vakit buluyor, okumaya mı bulamayacak?! Okumak öyle ötelenesi ya da ihmal edilesi bir ihtiyaç değil benim için; gereklilik! Nasıl ki yemek yiyor, uyuyor, konuşuyorsam okumak da öyle…
Gelelim ne ara okuduğuma, sabahları işe giderken ve işten dönerken mutlaka okurum. Okumazsam o yol bana eziyet olur bitmez bir türlü. Bursa’da bazı ilçeler çok uzak bazıları çok yakın. Uzak ilçelere giderken mutlaka yanıma kitabımı alırım. Yollar artık çok güzel, ister dağ köyüne gidin isterseniz sanayinin içinde bir fabrikaya rahatlıkla kitabımı okuyabiliyorum. Zamanı efektif kullanıyorum:) Yatmadan önce ne kadar uykum olursa olsun en az bir sayfa kesinlikle okurum. Bunun dışında seyahatlerde arabada, uçakta, bekleme salonlarında, sırada artık nerede olursa okurum, okurum, okurum…
Ne okuduğuma gelince Çalıkuşu’nu anlatırken demiştim, “bütün Reşat Nuri külliyatını hatmedeceğim” hatırlarsanız. İşte “Acımak” bu sözün sonucu. Yine bir solukta bitti. Romanın içeriğinden bahsetmeyeyim ama yine çok yöneltilen bir eleştiriye de cevap vereyim, bazı arkadaşlar hep roman hep roman nereye kadar diyor? Sadece tebessüm ediyorum. Roman okumak da insana çok şey katar, dil zenginleşir, bakış açısı değişir, edebi hazzın tadını çıkarırsınız. Bu romanların bazılarının yaşları üç haneli rakamlara erse de kıymetleri azalmaz bilakis katlanarak artar. Nedeni de budur. Ama tabi bunu okumayana nasıl anlatabilirim? Tebessüm ediyorum, size de tavsiye ederim…